Risale-i Nur Institut

 Religionswissenschaftliches Studienzentrum zur zeitgemäßen Auslegung des Korans

 

U

   
   
Home Türkisch Risale-i Nur Projekte-Referate Kontakt
   
 

 

 
  Türkçe konu ve özetler:  
         
  ▐   21. İkinci yüzyılında İslam İlahiyatı ve Bediüzzaman Said Nursi  
         
  ▐   Laiklik ve Sekularizim nasıl anlamamız!  
         
 

 

 

 

     

 

▐  

Laiklik ve Sekularizmi nasıl anlamamız lazım!

Ali Demir

Said Nursi de laiklik anlayışı

Laikliğin Almanyada yansıyan şekli, Sekularizm olarak biliniyor. Pratikteki realizesi ise, halkın ve kamu oyunun Kilisenin Baskısından, istibdadından kurtuluşudur. Sekulerlikle, insanlar günlük hayatlarında ve dini, vicdani, ilmi alanda büyük bir hürriyete kavuştular. Devlet ve şehir idari işlerinin, insanların dünya işlerini tanziminde kilisenin elinden yetkilerininin alınması, Mülkiyet varlığınında büyük kısmına el koyulması gibi sonucuları getirdi.

Sekularizmi Napolyon almanyanın büyük kısmını aldıktan sonra, 1806 larda almanyada yürürlüğe koydu ve bugünkü konumuna geldi.

Türkiyede ise oluşan dikta Rejimler, laiklikliği farklı yorumlarla dini ve dindarları baskı altında tutmak için, din karşıtlığı adına istismar edildi.     

Bu duruma karşı, Said Nursi islamın en temel esaları olan din ve vicdan hürriyetini savundu.

Lâikliğinde, bir vicdan ve fikir hürriyeti olduğunu anlattı. Kurumları Laikliğin düsturlarına uymaya çağırdı.

Ona göre:

Sekularizm: dinin siyasetten arınmasıdır. Devletin dine dindara ilişmemesidir.

Dinin haysiyeti herşeyin üstündedir.

Din hiçbir zaman dünyevi makam ve mevkiye araç olamaz.

Dinin tahtı insanların vicdanlarındadır.

Kişiler Laik veya Sekuler olmazlar. Devlet veya yönetim laik sekular olur. Tanımlamalarda birisi Sekular veya laik deniyorsa kişi o prensibleri kabul ediyor, öneriyor veya tanıyor demektir.  

İslamda daima din ve devlet işleri birbirinden ayrıştırılmıs, Peygamberimizin sözlerinin konumu riyasetmi yoksa risaletmi araştırılmış, farklı değerlemelere uygulamalara  tabi tutulmustur.

Tarihin dününde, İslam terminolojisinde İslam devleti, Cami Hakimiyeti diye bir şey yoktur. Ama kilise devleti, hakimiyeti ve kilise şövalyeleri vardir.   

Günahlar para ile alınır. Başka din mensuplarına hayat hakkı yoktur. İlim Kilisenin tekelindedir. Herşey herkes kilisenin kontrölündedir. Kilise Allahın hakimiyetine güvenmez kendisi herşeye hakim olmak ister.

Avrupadaki aydınlık hareketi sekularizmle başlayarak bugünkü avrupa medeniyetinin oluşmasına temel oldu. İlim hürriyeti, humanizm bugünkü ekonomik refahı ve hoşgörüyü getirdi.

İslamın anatomisi Sekularizme zıt değildir. İslamda din ve devlet otoritesi daima ayrı tutulmuştur. Dinin hedefi Allahın varlığının mesajıdır ve insanlara mesuliyetlerini hatırlatarak meziyetler kazandırmaktır.

Din insanın sevgisini, merhametini, azmini yönlendirerek daha iyi bir insan olmasını sağlar.

Devletin görevi hürriyeti, adaleti, güvenceyi, ekonomiyi teessüsü ve muhafazadır.   

Sonuc:

Kilise sekularizmi hala sindirmiş değildir. Gücünün alınmasının sancısını müslümanlara çektirmekteler. Yani Kendinin yamağı  olan negativ kavramları müslümanlara, islama mal etmeye çalışmaktadırlar.

Mesela: cihad kavramını israrla ‘kutsal harb’ olarak vermekteler.

- Müslümanlarla beraber yaşamak mümkün değil, biz sekularistiz, islam ise sekularizmi ret eder diyorlar.

Bu tür ithamların boşa çıkması için net bir şekilde açıklık gerekiyor. İslamın ve müslümanların instrümentalize edilmesine ancak said Nursi ile onu iyi anlayarak cevap verilir.

Burada ilave olarak,  Said Nursinin   "Şeytandan ve Siyasetten Allaha sığınırım" meşhur sözünüde, analiz yaptığımızda bir nevi sekularizmle karşılaşırız. 

 Risalelerden örnekler

Gençlik Rehberi s.138

Şimdi size lâiklik telakkimizden de bahsetmek istiyorum. Lâiklik bir taraftan din ile siyasetin birbirinden ayrılması, diğer taraftan ise vicdan hürriyeti manasına gelir. Din ile siyasetin kat’î surette birbirinden ayrılması esasında en küçük tereddüde dahi tahammülümüz yoktur.

Emirdağ lahikasi s.202

lâiklik prensibini dinsizliğe ve komünizme âlet etmek isteyenlerdir.

Nur Çeşmesi s.215

Elhasıl; madem biz ehl-i dünyanın dünyalarına ilişmiyoruz, onlar da bizim âhiretimize ve imanî hizmetimize ilişmesinler. Orada benden sordular ki: Cumhuriyet hakkında fikrin nedir?

Ben de dedim: Yaşlı mahkeme reisinden başka daha siz dünyaya gelmeden, ben dindar bir cumhuriyetçi olduğumu elinizdeki tarihçe-i hayatım isbat eder. Hülâsası şudur ki: O zaman şimdiki gibi, hâlî bir türbe kubbesinde inzivada idim, bana çorba geliyordu. Ben de tanelerini karıncalara veriyordum, ekmeğimi onun suyu ile yerdim. Benden sordular, ben dedim: Bu karınca ve arı milletleri cumhuriyetçidirler. Cumhuriyetperverliklerine hürmeten taneleri karıncalara veriyorum.

Sonra dediler: Sen selef-i sâlihîne muhalefet ediyorsun?

Cevaben diyordum: Hulefa-i Raşidîn hem halife hem reis-i cumhur idiler. Sıddık-ı Ekber (R.A.) Aşere-i Mübeşşere’ye ve Sahabe-i Kiram’a elbette reis-i cumhur hükmünde idi. Fakat manasız isim ve resim değil, belki hakikat-ı adaleti ve hürriyet-i şer’iyeyi taşıyan mana-yı dindar cumhuriyetin reisleri idiler.

İşte ey müddeiumumî ve mahkeme a’zaları! Elli seneden beri bende olan bir fikrin aksiyle, beni ittiham ediyorsunuz. Eğer lâik cumhuriyet soruyorsanız, ben biliyorum ki;

lâik manası, bîtaraf kalmak, yani hürriyet-i vicdan düsturuyla, dinsizlere ve sefahetçilere ilişmediği gibi dindarlara ve takvacılara da ilişmez bir hükûmet telakki ederim.

Şualar s.363

S- Şeriatın bazı ahkâmı, meselâ valilerin vazifelerine taalluku var.

C- Bundan sonra bizzarure hilafeti temsil eden Meşihat-ı İslâmiye ve diyanet dairesi; hem âlî, hem mukaddes, hem ayrı, hem nezzare olacaktır. Şimdi hâkim şahıs değil, efkâr-ı âmme olduğu için, onun nev’inden şahs-ı manevî bir fetva emini ister.…

Münazarat s.40

   
   

é

   
 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 
   

   

14.05.10    © Risale-i Nur Institut Deutschland e.V.

   
   

www.risaleinurinstitut.de